4.9.10

cinema

diyeceksiniz paris'e sinemaya tikilmak icin mi gittin..
hayir ama firsat bulunca da sinemaya gitmek guzel oluyor.

inception disinda 2 filme daha gittim, aslinda kendime kizdigim bir nokta daha az izleme ihtimalim olan filmler secebilirmisim.

greenberg'u festival'de kacirmistim. ve bir turlu de dvd'sini bulamiyordum.
cok ta merak ediyordum.
attim kendimi salona.
iyi hissetiren bir film sonuc olarak.
ama ben de eksik bir his birakiyor. film biraz eksik. ya da cok beklentili gittim ondan bana bir sey vermedi.
greenberg'i daha bunalimli ve daha acimasiz beklerdim.
filmin bu denli ' sevimli' olacagini biliyordum ama birazcik daha karanlik bir seyler bekliyordum.
neyse neticede guzel bir vakitti.
ardindan sinemaya beraber gittigim arkadasla taa port royal'e kadar yuruyup bira akademisine oturup guzel biralar ictik.


gittigim diger film ise daha once izlemis oldugum serseri mayinlar oldu.
bira akademisinde otururken intahar konusu acilinca arkadasa dedim serseri mayinlar.
dedi izlemedm henuz.
dedim izlemeliyiz.
ve gidip ikinci bir defa izledim.
serseri mayinlarla ilgili dusundugumu gormek icin:
http://dianesperzona.tumblr.com/post/619653701/una-notte-a-napoli

moda.


paris'e gelmeden once her seferinde uzuncana bir etkinlik-sergi listesi yaparim.
planlamadan paris gezmek zor.
bu sefer ki suremin cok kistli oldugunu bildigimden en cok gitmek istedigim 3 sergiyi isaretledim,
takeshi kitano disinda, cok gormek istedigim sergi YSL sergisiydi.
serginin son haftasi oldugundan, ve benim uretebildigim tek vakitte ise 50 km'lik bir kuyruk oldugundan o sergiye gidemedim.

yine de paris'e gelmisim, moda'ya dair birsey gormessem olmaz.

en sevdigim muzelerden biri olan 'musee des arts deco.'da cagdas moda sergisi varmis.
annemle oraya kosturduk.

YSL'ler, Sonia Rykiel'ler, JPG'ler vs vs.
cok guzel kucuk bir sergiydi.
tabi ki insana o kadar da sey katmiyor, sadece modanin yillar boyu nasil degistigini az bucuk gozlemleyebiliyorsunuz.

bu muze'de daha once geldigim sergiler arasinda en guzeli JPG'nin sergisiydi.
adamin modaci dedgil sanatci oldugunu anliyordunuz.

neyse.

ayni muzenin baska bir katinda cheret sergisi vardi.
ona da girdik.
cheret fransa'da reklam, afis sanatinin onculerinden.

takeshi kitano ve ask uzerine

pazar-22 agustos-
paris.

parise geleli bir gun olmus ve her zaman ozlemini hissettigimi bu sehre bu sefer kotu bakislar atiyorum.
floransa'dan sonra buraya alismak mumkun degil.
her zaman ozlerim parisi.
gitmessem gidesim gelir.. ama bu sefer terk edesim geldi bu sehri.

pazar gunu fransa'da yapilacak sadece iki sey vardir,
sinemaya gitmek ya da serigye gitmek.. cunku her yer kapalidir.

ikisini birden yapmak ise pazar gununuzu muhtesem bir gune cevirir.

inception'i izledik. yazacak bir sey yok.
paris ambiyansina uymasa da..
guzel film.
fazla efektli.
fazla efektli olmasi bence ruya alemi ile uyusmuyor..
ama efektsiz de o ruya alemi nasil yaratilir degil mi ?

benim icin gunun kalan kismi daha onemliydi.

takeshi kitano sergisine gittik.
gitmeden once diyordum herhalde fellini sergisi gibi olacak, hayati filmlerden kareler, soylesiler vs.

sergi salonun onune bir geldik, bildigimiz takeshi kitano sergisi, yani takeshi kitanonun yaptigi islerin sergilendigi bir sergi.

takeshi kitano'nun sadece yonetmen olmadigini zaten biliyordum, hele ki son filmindeki butun tablolari onun yaptigini ogrenince.

bu sergi bir ruya serisiymis, ve kitano'nun bilincaltini yansitiyormus.
bu adamin bilincalti zaten korkutucu derecede dolu..
zaten sanatini neye nasil yonelticegini bilememis. sanat dallari yetmiyor adama.

nicun kitano ve ask uzerine?

bilmiyorum.
takeshi kitanodan bahsedince mutlu oluyorum.

sergiye girdigim andaki ciglimi duymaliydiniz.
dunya uzerindeki en sevimli sergi olduguna bahse girerim.

her yeni bir odaya girdigimde daha da cok mutlu oluyordum.

naifligini, cocuksu bakis acisini korumus oldugu icin hosuma gidiyor.

29.8.10

euronight

20 agustos cuma aksami paris'e gitmek icin trene bindim.
1 aylik bir bavulla gelmis oldugumu dusunursek, evden tren istasyonuna gitmek baya zor oldu. insanlar aciyan gozlerle bakiyorlardi zaten.

floransa-paris direkt trenlerde yer olmadigi icin once milano'ya gidip ordan aktarma yapacaktim.
dedim ilk trende uyumayalim kaciririz maciririz..

gentile bir arkadas sayesinde bavullarimi yerlestirdikten sonra vagonun en dibindeki yerime gectim, klasik perzona seyahat mod olaraktan ayaklarimi koltuga cekip hanif kureishi kitabima basladi.
hanif kureishi yi severiz valla,initmacy cok guzeldir, bu sefer kisa hikayelerine basladim. gerci bir sure sonra yan koltuklari 10 cocuklu bir aile ele gecirdi.

milano'da 'couchettes'li trenime bindim, bir odada 4 kisilik yer var sanarken ben, kendimi 6 kisinin sigdirilmaya calisildigi bir odada buldum. bir italyan cift iki japon bir milleti belirsiz bir kisi ve ben. ranzaa yerlestikten sonra uyumanin mumkun olmayacagini dusunerekten restaurant'a gectim, biraz kitpa okudum. uyku agir basinca, dedim care yok yatacaz.
zaten hayalimdi muzik soyle, tingir mingir tren.

oodaya geri dondum, italyan kadina dedim ehi ehi biraz darmis burasi
-ya evet ama yerlesince cok rahat valla..
yerlestim ve gercekten de cok rahatti, oyle bir guzel uyudum ki paris'e kadar, kullagimda muzik tingir mingir.

sabahleyin uyandigimda bercy'deydik.
inanin bana paris'e geldiginiz de ilk gormek isteyeceginiz yer bercy degildir.
benim oyle oldu. ve bir iki gun biraz problemli gecti bu yuzden.

rapace.

evet tatilim bitti, eve dondum.
arada bi 10 gunu yazmadim. o ise simdi baslayacagim.


italya maceram sona erkerken.
italya muziklerim, muzigim daha dogrusu:

afterhours.

bir dili en iyi ogrenmenin yollarindan biri, sarkilar.

afterhours - la vedova bianca
afterhours - rapace
afterhours - ballata per la mia piccola iena

19.8.10

amarcord

buraya neden geldigimi giderken hatirlamis bulunuyorum.
hep boyle olmaz mi zaten ?

sabahleyin italyanca sinavim vardi, guzel gecti.

ardindan uffizi.
sanatin yeniden dogusunun sergilendigi yer.

botticelli 'ye ayrilmis odaya girdigim anda nefesim kesildi.
evet bu odada daha once bulunmustum.
ama hala o muhtesem eserler ne kadar kucuk oldugumu hatirlatiyor.
artik klasiklesmis olan ilkbahar-la primavera tablosu ile venus'un dogusu-la nascita di venere tablosu o heryerde gordugumuz baskilardan kat ve kat devasa ki. insanin nefesini kesiyor.

leonardo 'ya ayrilmis odaya girdigim de ise, nefes kesilmesinin yani sira nostaljik bir durum soz konusuydu.
daha once buraya geldigimde -ki simdi dusununce o kadar kucuk degildim ve o kadar zaman once degildi- gordugum annunciazione tablosunu cok begenmistim. o zaman hocamiz bu tablodaki melegin, annuciazione tablolari arasinda en guzel melegin oldugunu soylemisti.
ve gercekten de cok guzel bir melek.
mona lisa'da ne tepkisini verdirtiyor insana.
-kabul onun canlisini gormedim. henuz.-

bunlarin disinda da cok begendigim ve cok etkilendigim tablolar oldu,
ozellikle giuseppe maria crespi'nin amore e psiche tablosu.

ama bu muze gezme ortamini sevmiyorum, ozellikle de boyle onemli muzeleri.
giris parasi da baya bir pahaliydi.
avrupa birligi vatandasi olmayan her insani fena somuruyorlar.
rezervasyonlu giris 14 avro.
-ki rezervasyonsuz girmek bir hayli zor ve yorucu, o yuzden en matiklisi rezervasyonlu ve saatli bilet almak. su gun su saatte girmek istiyorum diye biletinizi onceden aliyorsunuz. -

cok kalabalik oluyor-dogal olarak- ve sanirim muzenin buyuklugunden ziyade kalabalik olmasi yoruyor.
sanati benimsiyorum evet ama nedense muzelerde oyle olumclul vakit gecirmiyorum-geciremiyorum.
uffizi'yi - utanarak soyluyorum- 50 dakikada gezdim.


neden geldigimi giderken anladim evet.
pek gitmek istemiyorum burdan bu da dogru.
ancak bugun cesitli islerimi yaparken ve arkadaslarla bulusurken sunun da farkina vardim,
donup dolasip ayni sokaklar.
surekli.

gerci istanbul'da da cok farkli sokak var da sanki ben hepsini goruyorum, yine donup dolasip ayni sokaklardan geciyorum ama bilemedim boyle bir his.

not: amarcord, mi ricordo-hatirliyorum-un emilio bolgesinin siveli hali.

16.8.10

ferragosto

bu italyanlar komik insanlar.
'ferragosto' diye bir 'bayram' lari var.
bayramin icerigi ve amaci:
tatil yapmak.

her yilin 15 agustos'unda italyanlar plaja giderler ya da yazliga ne bileyim, bu demek degildir ki o gun disinda gitmiyorlar, ama o gun gitmek adettenmis.

ben de diyordum, hem bir pazar gunu, hem ferragosto,
evden cikilmaz.

tren istasyonuna gitmek icin bi ciktim, butun kahve'ler acik. e ne anladim ben boyle tatilden.

gerci bana yaradi.

4 - 5 yildir gormedigim, ve floransaya ilk geldigimde yanimda olan ve daha sonra floransa'ya yerlesme karari almis olan arkadasim 'revoluzione' ile bulustum.

nasil bir gorusmemek konusmamaksa, floransanin tum bolgelerini gezip 6 saat boyunca dertlestik.

iki hatun yan yana gelince dert bitmez tabiki.

ama aklimda kalan pitti'nin onunde oturup ayakkabilarimi cikartip tasa basmak.
gecen hafta da yapmistim ve inanilmaz keyifli.

burdan ayrilmama tam olarak 5 gun var ve yapmam gerekenler:

-uffizi
-palazzo pitti
-santa croce
-santa maria novella
-galleria dell'accademia
-piazza michelangelo

not: santa croce kilisesi bi alt sokagimda.
ve ben burda blog'a yaziyorum iste boyle bir gun.