29.8.10

euronight

20 agustos cuma aksami paris'e gitmek icin trene bindim.
1 aylik bir bavulla gelmis oldugumu dusunursek, evden tren istasyonuna gitmek baya zor oldu. insanlar aciyan gozlerle bakiyorlardi zaten.

floransa-paris direkt trenlerde yer olmadigi icin once milano'ya gidip ordan aktarma yapacaktim.
dedim ilk trende uyumayalim kaciririz maciririz..

gentile bir arkadas sayesinde bavullarimi yerlestirdikten sonra vagonun en dibindeki yerime gectim, klasik perzona seyahat mod olaraktan ayaklarimi koltuga cekip hanif kureishi kitabima basladi.
hanif kureishi yi severiz valla,initmacy cok guzeldir, bu sefer kisa hikayelerine basladim. gerci bir sure sonra yan koltuklari 10 cocuklu bir aile ele gecirdi.

milano'da 'couchettes'li trenime bindim, bir odada 4 kisilik yer var sanarken ben, kendimi 6 kisinin sigdirilmaya calisildigi bir odada buldum. bir italyan cift iki japon bir milleti belirsiz bir kisi ve ben. ranzaa yerlestikten sonra uyumanin mumkun olmayacagini dusunerekten restaurant'a gectim, biraz kitpa okudum. uyku agir basinca, dedim care yok yatacaz.
zaten hayalimdi muzik soyle, tingir mingir tren.

oodaya geri dondum, italyan kadina dedim ehi ehi biraz darmis burasi
-ya evet ama yerlesince cok rahat valla..
yerlestim ve gercekten de cok rahatti, oyle bir guzel uyudum ki paris'e kadar, kullagimda muzik tingir mingir.

sabahleyin uyandigimda bercy'deydik.
inanin bana paris'e geldiginiz de ilk gormek isteyeceginiz yer bercy degildir.
benim oyle oldu. ve bir iki gun biraz problemli gecti bu yuzden.

rapace.

evet tatilim bitti, eve dondum.
arada bi 10 gunu yazmadim. o ise simdi baslayacagim.


italya maceram sona erkerken.
italya muziklerim, muzigim daha dogrusu:

afterhours.

bir dili en iyi ogrenmenin yollarindan biri, sarkilar.

afterhours - la vedova bianca
afterhours - rapace
afterhours - ballata per la mia piccola iena

19.8.10

amarcord

buraya neden geldigimi giderken hatirlamis bulunuyorum.
hep boyle olmaz mi zaten ?

sabahleyin italyanca sinavim vardi, guzel gecti.

ardindan uffizi.
sanatin yeniden dogusunun sergilendigi yer.

botticelli 'ye ayrilmis odaya girdigim anda nefesim kesildi.
evet bu odada daha once bulunmustum.
ama hala o muhtesem eserler ne kadar kucuk oldugumu hatirlatiyor.
artik klasiklesmis olan ilkbahar-la primavera tablosu ile venus'un dogusu-la nascita di venere tablosu o heryerde gordugumuz baskilardan kat ve kat devasa ki. insanin nefesini kesiyor.

leonardo 'ya ayrilmis odaya girdigim de ise, nefes kesilmesinin yani sira nostaljik bir durum soz konusuydu.
daha once buraya geldigimde -ki simdi dusununce o kadar kucuk degildim ve o kadar zaman once degildi- gordugum annunciazione tablosunu cok begenmistim. o zaman hocamiz bu tablodaki melegin, annuciazione tablolari arasinda en guzel melegin oldugunu soylemisti.
ve gercekten de cok guzel bir melek.
mona lisa'da ne tepkisini verdirtiyor insana.
-kabul onun canlisini gormedim. henuz.-

bunlarin disinda da cok begendigim ve cok etkilendigim tablolar oldu,
ozellikle giuseppe maria crespi'nin amore e psiche tablosu.

ama bu muze gezme ortamini sevmiyorum, ozellikle de boyle onemli muzeleri.
giris parasi da baya bir pahaliydi.
avrupa birligi vatandasi olmayan her insani fena somuruyorlar.
rezervasyonlu giris 14 avro.
-ki rezervasyonsuz girmek bir hayli zor ve yorucu, o yuzden en matiklisi rezervasyonlu ve saatli bilet almak. su gun su saatte girmek istiyorum diye biletinizi onceden aliyorsunuz. -

cok kalabalik oluyor-dogal olarak- ve sanirim muzenin buyuklugunden ziyade kalabalik olmasi yoruyor.
sanati benimsiyorum evet ama nedense muzelerde oyle olumclul vakit gecirmiyorum-geciremiyorum.
uffizi'yi - utanarak soyluyorum- 50 dakikada gezdim.


neden geldigimi giderken anladim evet.
pek gitmek istemiyorum burdan bu da dogru.
ancak bugun cesitli islerimi yaparken ve arkadaslarla bulusurken sunun da farkina vardim,
donup dolasip ayni sokaklar.
surekli.

gerci istanbul'da da cok farkli sokak var da sanki ben hepsini goruyorum, yine donup dolasip ayni sokaklardan geciyorum ama bilemedim boyle bir his.

not: amarcord, mi ricordo-hatirliyorum-un emilio bolgesinin siveli hali.

16.8.10

ferragosto

bu italyanlar komik insanlar.
'ferragosto' diye bir 'bayram' lari var.
bayramin icerigi ve amaci:
tatil yapmak.

her yilin 15 agustos'unda italyanlar plaja giderler ya da yazliga ne bileyim, bu demek degildir ki o gun disinda gitmiyorlar, ama o gun gitmek adettenmis.

ben de diyordum, hem bir pazar gunu, hem ferragosto,
evden cikilmaz.

tren istasyonuna gitmek icin bi ciktim, butun kahve'ler acik. e ne anladim ben boyle tatilden.

gerci bana yaradi.

4 - 5 yildir gormedigim, ve floransaya ilk geldigimde yanimda olan ve daha sonra floransa'ya yerlesme karari almis olan arkadasim 'revoluzione' ile bulustum.

nasil bir gorusmemek konusmamaksa, floransanin tum bolgelerini gezip 6 saat boyunca dertlestik.

iki hatun yan yana gelince dert bitmez tabiki.

ama aklimda kalan pitti'nin onunde oturup ayakkabilarimi cikartip tasa basmak.
gecen hafta da yapmistim ve inanilmaz keyifli.

burdan ayrilmama tam olarak 5 gun var ve yapmam gerekenler:

-uffizi
-palazzo pitti
-santa croce
-santa maria novella
-galleria dell'accademia
-piazza michelangelo

not: santa croce kilisesi bi alt sokagimda.
ve ben burda blog'a yaziyorum iste boyle bir gun.

14.8.10

pizza


pizza'nin memleketinde olp pizza yememek olmaz.
ama en guzeli kendi pizza'ni yapip onu yemek.


domatesli feslegenli tonlu emmental ve parmesan peynirli.

biraz fazla tuzlu olmus peynir fazla oldugu icin.
ama ilk deneyim icin fena sayilmaz.
butun gece su icerim napalim.

orda bir koy var uzakta o koyde de alice cooper


bu italya gezim esnasinda en cok bekledigim olay 12 agustos udine-majano'daki alice cooper konseriydi.


sansli biri oldugum soylenmeye baslandi su gunlerde.
konser maceram da sanirim buna ornek.

en gerilerden baslamak gerekirse, ki gerek yok, alice cooper biletlerimi cok nazik cok 'gentile' bir turk kizimiza evli bir italyan gonderdi. ona sonsuz tesekkur ediyorum. burdan ediyorum gerci gorur mu, gorse anlar mi..

ben biraz usengec bir insanim, biraz degil baya. konser gunu sabahina kadar udine'ye gitmek icin tren biletimi hala almamistim. bu arada udine biraz dunyanin otkei ucu filan. tren ile 4 saatte gidiliyor. udine hakkinda hic bir bilgim yoktu, bildigim tek sey konserin bu udine denen yerin bir koyunde oldugu ve oraya otobusle gidilebildigi.
maiano

aman dedim bir sekilde gidecez artik.
hic bir sey planlamadan sirt cantami alip ( yalan. sirt cantasi kullanmiyorum) trene atladim.
ilk tren cok guzeldi, hizli tren kendimi venedik istasyonunda buldum ve bir sonraki trenime atladim.
ucuz oldugu icin sevdigim ' regionale' tren konser macerami ceheneme cevirmek uzereydi.
gerci siz istanbuldakiler cehenemi bizzat yasiyorsunuz ama burada hava gayet ilimli serin.
trenin ici ise kalorifer yakilmis gibiydi. ve yol bitmek bilmiyordu..

eninde sonunda vardim udine'ye. nasil bir yerse hic bir seye benzemiyor.

bu arada. konser biletinin uzerinde 'majano' yaziyor. otobus biletini aldim ustunde yaziyor 'maiano' dedim bu ne . dedim burasi ayni yer mi. dedim burasi nasil bir koy, bir panik oldum yanlis yerdeyim, aslinda oyle bir yer yok diye. tam o sirada 50 kusur yaslarinda..hizlihizli konusan bir amca yaklasti bu biletcilere, ne dedi anlamadim ama 'alice cooper' 'alice cooper' deyip duruyordu. sonra bakti konsere gidiyorum dedi gel su karsidaki kafeye oturalim. ilk basta dedim aa ne sevimli ton ton amca, ama adam ingilizce bilmiyordu, adam cok konusuyordu, inanmayabilirsiniz ama benden de cok konusuyordu. hatta muhtemelen adami udine sinirlari icerisine almayacaklar bir daha, cunku adam sokakta, cafe de bilmem nerede gordugu herkesle muhatap olup konusuyordu. surekli mzuik-insanlar arasi esitlik-onyargili olmamak.
bu arada bir kac kisiye de bu 'maiano' denen yeri soruyordu.. kimse bilmiyordu bu yeri.

17:15 te otobusumuz geldi, ben bir bahane uydurup adamdan kactim. otobusteki manzara bilindik bir konsere giden otobus manzarasiydi.


maiano'ya vardigimizda ise soyle bir goruntu:
tamamen emeklilerin ne diye gittikleri belli olmayan, dis kapinin dis mandali bir koyun koyu. yani izmir-mordogani dusunun. ama udine izmir gibi bi sehir degil. udine mordogan olsa, maiano da onun bir mahallesi. neyse iste. sokakta kimse yok sadece konsere gelmis insanlar. kimisinde alice cooper makyaji ..kimisi mavi sacli filan.

kapi 19:00 da acilacak dediler. konser 21:00 yaziyor.

bekle bekle yok bir sey.
ha bir de belirtmeliyim ki sabah 08:30 evden cikarken kahvalti etmisim.
saat 18:00 kusur ve benim mideme sadece bir cappuccino ve 2 bira girmis, susuzluktan oluyorum, acligi ise dusunmemeye calisiyorum.
tek olunca insan yerini de birakamiyor.
en sonunda oflayip poflarken arkamda duran iki kisiye ' nerden su alabilirim' diye sordum.
dediler ki biraz daha beklersem kapi acilacak iceride satiliyor.
basladik muhabet etmeye.
ingilizce bilen bu iki genc padova'dan arabayla gelmisler.
ayrica konserin biraz daha gec baslayacagi bilgisini de verdiler.
simdi bizim metalci gencler bunlari gorse derler ki ne isleri var elis kupipr konserinde,
gayet mulayim bir 'tiple' gelmisler, siyah bile giyinmemislerdi.

neyse muhabet ede ede iceri girdik, sularimizi aldik ve en one gectik. yani en onun bir arkasi.
bundan sonrasi icin biraz icime attiklarimi kusacagim kusura bakmayin.

simdi her konserde en onde bulunan, ama niye geldikleri belli olmayan cunku grubun cokta fani olmayan ama agir ickili ve agir gurultulu ve agir sinir bozan 50 kisilik bi grup olur ya ( abarti tabi) heh ondan italya da da varmis bunu anladim.
10 tane adam aralarinda bir hatun, nasil bir kulaklarimizin dibinde bagriyorlar bos yere bir muhabet bir samata, nasil rahatsiz edici anlatamam. ne zaman muzik kesilse ise 'ooooooooo maiden maiden maiden ' diye bagirmalari ise benibenden aldi, yani arkadasim maiden konseri 17sinde ona gitseydin o zaman.
konser yaklastikca ise suratlarina bir tane patlatma istegim daha da depresiyordu.
bir de durup dururken italyan turkuleri cigirmaya basliyorlardi, butun yeri kapliyolardi filan. neyse ben keri kelli'nin onunde onumde iki kiz yerimi almistim.
sahne ise alice cooper - theater of death brandasiyla kapatilmisti.
(fotolar daha sonra)

itiraf ediyorum turnenin setlistine bir gozucuyla bakmistim vakti zamaninda,
school's out la girip ayni parcayla bitirdiklerini biliyordum.
artik zaman gectikce o school's out'un riffini duyacagimiz an icin sabirsizlaniyorduk.
ve o an o kadar inanilmaz bir andi ki.

gitarin ilk notlarayila beraber, branda kalkti ve baya sert ve enerjisi yuksek bir giris yaptilar.
alice cooper'i bu kadar yakinda gorebilecegim aklima gelmezdi.

sahne cok buyuk degildi. ama hersey cok iyi hazirlanmisti. teknisyenler filan herkes kostumluydu.
school's out'un girisiyle no more mr nice guy'a bagladilar.

sarki bitince alkis koptu. evet alice cooper pek iletisism kurmuyordu, ama zaten butun sovu seyirciyeydi, yani bizlere konusmamis olsa bile buutn hareketleri bizeydi. ve birden iceriden bir degnek firladi.
donup kaldim, degnek = i'm 18.

bildigimzi o klasik i'm 18 performansini sergiledi.
bu arada sahnedeki butun muzisyenler harikalardi.
yani bu sadece bir konser degil bu bir sov.parcanin sonunda iki kisi sahneye atladi siyah maskeli kostumlu ellerinde deli gomlegi,
alice'e zorla giydirdiler.
ve sira wicked young man ve ardindan ballad of dwight fry geldi.
sarkinin sonunda, padovali genclerle de muhabetini yaptigimiz giyotin sahneye geldi.
alice'in kafasini kopardilar.
seyircilerden ciglikla, alice'i ceheneme gonderdik,
go to hell ve
dirilttik.

guilty.
cold ethyl


ardindan binlerce kisinin bekledigi
poison.
parcanin sonunda devasa bir siringa getirildi sahneye.

aralarda o kadar atraksyon vardi ki.
dehset durmayan bir sahne sovu.
from the inside sonrasi alice cooper ortadan kayboldu bi.

enstrumantal takildi arkadaslar.
bassci'ya gozum bi takildi ki takildi. salya filan akmis olabilir o esnada.

ardindan yeni albumden bir parca vengeance is mineile devam ettiler.

bundan sonraki kisimlarda tam bir izdaham. sahneye mucevherlerle kapli plastik bir bebegin oldugu tkerlekli bir sandik getirildi.
dirty diamonds-
billion dollar babies-


sahneden atilan kolyeler ve alice cooper paralarini kapmak icin arkadan on tarafa ucan insanlar vardi.
sinirlenip adamin tekine dirsegi koydum, yanimda sevgilisiyle duran bir kizda ayni durumdan sikayetci oldugu icin, dirsegi koydugumu goren sevgiliis beni kizin yanina cekti.diger taraftan da padovali gencler sagdan gelebilecek baskilari engellemeye calisiyolardi.
ardindan killer ve i love the dead.
derkene sahneye devasa bir yarattik cikti.

feed my frankestein. ve tekrar arkadan one dogru bir itis kakis.
under my wheels ile beraber konser bitti.
setliste bakmadan kesin olan sey elected calmadan alice'in sahneyi terk etmemesi. nitekim ustune president kostumunu ve sapkasini giyip i wanna be elected by you you you diye bizlere seslendi.
bu seferki kiyafeti cok guzeldi gumus rengi aynali bir takim.

tekrardan school's out a girip konseri sonlandirdilar.

elimde setlistle mutlu mesut bekliyordum padovali genclerle. backstage muhabeti yaptik. alani 3 kere gezdikten sonra backstage acigi yakaldik. ve girdik. esek kadar iki otobus bekliyordu. bu gencler gizlenip gizlenip dolanirken rahat bi sekilde dedim gidip sorsak noolur ki en olmadi zaten disari cikartirlar yalan atariz. cocukla beklediler yavas otobuslerin ve gorevlilerin oldugu yere gittim, soyunma odasinin onunde durdum. kimse bir sey sormuyor. baktim basin gorevlileri ve organizatorler asaga dogru yuruyorlar, orda da bir kalabalik hmm dedim bunlar belli orda mi takiliyorlar, oraya dogru yol alirken biri farketti ve beni yurudugum tarafa dogru eslik etti.
megersem o gordugumkalabalik kapi onunde bekleyen fanlarmis.
yani aslen o bekledigim yerde dursaymisim kimse beni 'disari' atmayacakti.ardindan bizim iki cocugu da attilar.
en sonunda bana donduler dediler sanirim yemek yemelisin.

konser bitmisti ve ben gercek hayata donmustum. bir sekilde floransaya geri donmem gerekiyordu.
saat yarim olmustu cok yorulmusutum ve ertesi gun derse gitmem gerekiyordu.

once bi yemek yedik.
sonra sordular ne yapacaksin.
gercekten bilmiyordum o saatte otobus olsa bile udine'den tren varmiydi.
bilmiyordum.
hic bir sey bilmiyordum.

donus macerami sansa bagliyorum.
basta bahsettigim sansli olma durumum.

isler her zamaan bu kadar iyi gitmeyebilir.

sonuc olarak.
60 kusur yasindaki bir frontman'den bahsediyoruz.
sesinden hic bir sey kaybetmemis.
enerjisinden,
hala ayni.
o hala alice cooper.
kucucuk bir koyde, gorece az kisiye, kucuk bir sahnede muhtesem bir performans sergiledi.
daha buyuk sahnelerde de tekrar gormek istiyorum.
ayrica tezimi de dogrulamis bulunuyorum.
alice cooper ölumsuz.

11.8.10

la scienza politica.

sinifimda israilli bir kiz var soylemistim degil mi.
aslen bunun siyasi boyutunu vs hic dusunmemistim.
yani dogaldir.siyaset dusunmem pek. bu gun eve beraber yuruyorduk.. dillerden ulkelerden.dedim israile gelmek isterim bir cok arkadasim guzel oldugunu soyledi verdi cevap biraz boyle saniyelik kalbimi sey ettirdi,
-well i'd like to but i am not allowed to come to turkey.
resmen durduk birbirimize baktik sanki olayi o an farkedermis gibi.

o anki birbirimize olan bakisimiz ve hafif hayal kirikligi, yani ulkelere karsi olan hayal kirikligi.
guzel ve gairp bir duyguydu.

10.8.10

san lorenzo


bugun san lorenzo gunu,
inanisa gore 10 agustosun gecesinde butun gok kayan yildizlarla kaplaniyormus.
gece cikip dilek tutmak gerekiyormus.

ayrica sehirde ortacag kostumlu boyle gecit toreni gibi bir sey oluyor.
dersteyken pencereden yakaladik.

9.8.10

pasta al pesto


ve yeni saheserim.
cok muhtesem gorumese de
muhtesem lezzetli oldu!

focaccio


ve sonunda pizza yedim. gayet guzeldi.

il porcellino


her sehirde para atilip dilek tutulan bir yer vardir ..

floransa.da bir domuzcuk.

domuzcugun burnunu oksadiginizda yolunuz bir daha floransa.ya dusucek demekmis.

bir de domuzun agzina para koyuyorsunuz ve dilek tutuyorsunuz, eger para duserse mazgallara, dileginiz gerceklesiyomus.

benim ki gerceklesti.. (:

scoprire

scoprire-kesfetmek. yeni ogrendigim bir kelime. dunu ozetleyen, guzel yerler kesfettim cunku.

floransa’da guzel, nezih, muzigi de hos insanlari da iyi bir bar ariyordum.

ve sanirim ikinci evimi buldum:

il fuori aurora

kitapcida calisan garsonun caldigi yere gittim,

bu kadar sevimli bir ortam olamaz, kucuk iki katli bir yer, disarida ortada bir bar ve masalar.

herkes gelip gidiyor birbirini taniyor her yastan insan var.

barmen, italyanca egitimim konusunda cok onemli bir yere sahip. bu genc, italyanca ogretmenligi yapmak icin bi yerlere basvurmus ama bunu almamislar, bence gayet iyiydi.

ilk kural, ingilizce konusmami yasakladi. kicimdan ter damlayana kadar sadece italyanca konusmami sagladi, gelen giden herkes zorlandigimi gorup daha da meraklanip daha da muhabet ediyordu, ama sonu fena degil, bir gece boyunca az cok hatta kesinlikle cok italyanca konusmus oldum.

bir tane de orta yaslica amca cok yardimci oldu bir kelimeyi bilmeyip ingilizcesini sordugum zaman, ’baska sekilde ifade et’ seklinde daha fazla dusunmeye zorluyordu. arkadasi olan bir kadincaaz arada bir aciyip ingilizce muhabet ediyordu benle.

kesinlikle sevimli ve hos bir yer.

bu aksam kendimi tekrar orada bulabilirim.

her carsamba gunleri de film gosterimi oluyormus, onumuzdeki hafta rosselini ama ben alice cooper icin yola cikmis olurum herhalde.

bici


merihle dolanirken gozumuze duvara yapistirilmis bir yaz carpti,

birisi bisikletini calan hirsiza not yazmis. baya sevimliydi.



pic. by mer

who is H ?





holly ve arkadasinin eserlerinden

holly’nin imzasi ‘H’ harfi,

bologna yahut floransa’ya yolunuz duserse bu harfin pesine dusun, guzel seyler goreceksiniz.

xxx000ttt.blogspot.com

revolution

giovedi-persembe.

atraksyonu bol bir gun.

merih floransa’ya gelecek beraber gezecektik. sabah 9:30’da onu Santa Maria Novella istasyonundan alacaktim. istasyona varidigim anda gelen mesaj ‘campo di marte.ye geliyo tren, digerine gitme’ ben bir panik oldum. bu campo di marte nerde diye. iki tane polise sordum dediler ‘yakin canim trenle 5 dakika’ suratimdaki ifade sahaneydi, trenle gidilen bir yer nasil yakin olabilir. hangi trene binecegimi pek bilmeden empoli’trenine atladim ve kendimi signa diye allahin unuttugu bir koyde buldum. butun bu maceranin bas sebebi ise telefonla ulasilamiyor olmamdi. butun bu esnada merih bana mesajlar atiyordu ‘10 dakika’ya gelmezsen duomo’nun onunde saat bilmem kacta bulusalim’ seklinde. anneme odemeli attim pek bi beklentisiz-bu arada signa’dan floransaya donus bileti almakla ugrasiyordum- annem geri aramaz mi! hemen kontor gonderdip merihe santamarianovella’da beklemesini soyledim. ve saat 11 de bulusabildik.

istanbul’da yaniyorsunuz farkindayim bu yazdiklarim kizdirtabilir ama, gunun diger kisminin bol atraksyonlu gecmesindeki etken sular seller yagmur ve dolu yagmasiydi.

merihin holly diye bir arkadasiyla bulustuk. muhtesem bir kiz bize floransalilarin bile az bucuk bildigi bir kac yere goturdu.

ilk duragimiz bir kutuphane, devasa acik alani da var, bufeden yemek alip en ust katina duomoyla bakisaraktan ogle yemegimizi yedik. muhtesem bir manzaraydi, duomo ve yagmur.

yagmurdan dolayi fazla usudugumuz icin h&m’e girip ucuzundan bir kazak-uzunkollu aldik.

daha sonra floransa’nin kucucuk sokaklarinda dolandik ve holly ile bir arkadasinin duvar resimlerini takip ettik.

kucuk bir not, esas planimiz palazzo pitti’ye gitmekti, ancak soyle igrenc bir durumla karsilastik, avrupa uyesi olmayan biz turkler giriste 3 kati fiyat oduyoruz. vazgectik. gerci ben yarin sanat tarihi hocasiyla bi gidip gorecegim ama, cok haksizlik. cunku genclerin ozellikle kulturel bir faaliyet bulunmak istemelerinin onune geciliyor.

daha sonra evimin yakinlarinda olan santa croce meydaninin karsi sokagindaki yari kitapci yari cafe olan bir yere gittik. ama boyle dnr ya da alkim gibi degil. butik resmen. arka tarafi yari acik, iceride bir piano. ve fonda beatles <3 cafe’de calisan garson aksam floransa’nin diger ucunda canli muzik yapacakmis, merihi istasyona biraktiktan sonra icin guzel bir program.

ve yine yagmur. bu sefer hakikaten donumuza kadar islandik istasyona gidene kadar. baya da erken vardik.

ve merih gitti.parise

i wanna marryyy you


her gun onunden gectigim gelinlikcide cok degisik gelinlikler var.

ilk geldigim gun harika bir siyah gelinlik vardi. simdi vitrini degistirmisler ben cekemeden ama bu da baya guzel.

blu-colada

tim

carsamba.

tim italya’da bir operator. artik bir sim kart almamin sart oldugunu iyicene idrak edince tim’e gittim pasaportum yanimda olmadigi icin vermediler, ben de biraz dolanip evime dondum, aksam bar listemde yer alan be-bop bara gitmek uzere hazirlandim ( ne demekse)

be-bop bar swing-jazz-blues-classic rock neyin calan bir yermis, gittim gayet sevimli bir mekan ama yaz oldugundan dolayi ne canli muzik vardi ne de insan.

once bir bira istedim, devasa bir kokteyl secenegi vardi, barmen’le sohbet ederken konu sevdigim ickilere geldi malibu ve blue curacaoe’yu cok sevdigimi ve bu ikisinin bulundugu kokteylerin cok lezzetli oldugunu soyledim o da bana ’ ah sana bir kokteyl uyduralim o zaman pina colada’ya blue curacaoe eklersek cok begenirsin’ nitekim sahane oldu.

ilerleyen saatlerde bir grup turist kiz geldi, ve open mic gecesi icin 4 tane sarkicik ezberleyip gelmis fransiz bir genc ve arkadaslari. sirayla kizlar sahneye cikip cocuga eslik ettiler baya komikti cunku repertuar o kadar kisitliydi ki canli karaoke cok kisa surdu.

o gece dair de baska pek boyle eglenceli gozlem filan yok.

sori.

opera mondo

bir iki bilgi.

dun ilk italyan sinemasi tarihi dersime girdim. ozel ders modunda ben ve italyanca sakiyan bir hoca. artik anladigim kadariyla.

bilindigi uzere italyan sinemasi hakkinda en cok konusulacak olan donem

il neorealismo yani italyan yeni gercekciligi.

cok kisa surmus bir donem olmasina ragmen italyan sinemasinin en parlak donemi olarak aniliyor.

ozellikleri arasinda, kucuk insanlarin hikayesine isik tutmasi.gunluk yasamdan alinan hikayeler ve halkin yucelestirilmesi. savasin etkisi gibi konular islenmistir.

turun en onemli yonetmenleri arasinda R. Rosselini, L.Visconti ve V. de Sica var.

gorulmesi gereken filmler ise:

Ossessione-Visconti

Roma citta aperta -Rosselini

Ladri di bicicletta -de Sica

hoca bana ‘roma citta aperta’ yi izletmeyi dusunuyordu ama daha once gordugumden oturu, Rosselini‘nin bir diger filmi ‘germania anno zero’ yu izletmeye koyuldu ta ki film de bir sorun olusana kadar, o da bu yuzden daha geckin yillardan bir film izletti ‘la grande guerra’. bu film ve o donemin ( 50-60) filmlerinde boyle bir komedi akimi varmis, insanlarin kafasini yormak yerine gulerken dusundurten tarzda filmler.

la grande guerra, I. dunya savasi esnasinda gecen aslen komik ama elestirel yonleri de olan bir film.

pasta al tonno


yuzyilin makarnasi oldu bu!

makarna yapmakla ovunulmez biliyorum ama buranin havasindan mi suyundan mi yoksa malzemelerinden mi ne cok guzel oldu. feslegenli domatesli tonlu emental peynirli makarnam.

not: evet biraz flu cekmis olabilirim

‘istanbul è una citta pericolosa’

meali, ‘istanbul tehlikeli bir sehir’ ders arasinda fransiz arkadas bunu soylediginde dedim ah basliyoruz salak sacma inanis ve yanlis bilgilere. halbuki adamin kastettigi sey istanbul’un fay hatti uzerinde olmasiymis. bundan asiri korkuyomus. bana diyo bence simdiden ilerisi icin plan yapmalisin, b plani, yani dusunsene bir gun kalkiyosun evin barkin yok. istanbul haritadan silinecek belki 20 yil belki 50 yil sonra. bence baska yerde yasama dusuncesine alismalisin diye tutturdu, yanlis mi degil ama mantikli mi aslen oyle tabi de .. cok garip bir dusunce.

neyse, hikayeme, macerama nereden devam etsem bilemedm, yabanci bir ulkede turk olmakla mi baslasam.

oncellikle belirteyim, gunde iki dersimiz var bir dilbilgisi ardindan pratik, yani konusma dersleri. konusma derslerinde kucuk bir kural, bir alistirmadan yola cikip aslen muhabet ediyoruz.

dun sabahki dersimiz soru sormayi iyicene ogrenmek icin birbirine soru sormakti. beni benden alan soru brezilyali arkadasin kalkip bana oryantal, gobek dansi her neyse onu yapabilip yapamadigimi sordu. verdigim cevap ise turklerin cogunun gobek attigini ama yabancilarin bildigi manada olmadigini ve evet az bucuk gobek atabildigimi soyledim. hatun kitlendi dunya uzerinde en cok ogrenmek istedigi seyin bu oldugunu ve ona ogretip ogretemiyecegimi sordu.

konusma derslerinin guzel yani, aptalca bir sorudan herkesin kalkip kendi milletindeki bir gelenek ya da aliskanligi anlatmasi.

mesela italyanca turk kahvesi fali anlatma deneyimim gayet eglenceliydi.

avrupa da turk olma konusuna donecek olursak, meksikali ev arkadasim geldigim gun bana en sevdigi yemegin kebap oldugunu ve her gun yedigini soyledi. dun gece ev arkadasim, aron ( boyle bi yaziliyor ki acaba)’ un arkadaslariyla tanistim, ve evet herkes kebabi cok seviyor bunu ogrendim.

burada cok fazla brezilyali var aron’un brezilyali bir arkadasi cok ilginc bir soru sordu:

-ulkende cogunlugun dini nedir?

-cogunluk musluman

-ama siz arapca konusmuyorsunuz, kuran’i nasil anliyorsunuz,nasil okuyorsunuz..

keske butun yabancilar (irkci filan degilim) turkiye hakkinda bu kadar mantikli sorular sorabilseler, yani siz deveye mi biniyosunuzdan daha mantikli.

burasi ayakkabinin cenetti, dondurma disindaki ikinci zaafim ayakkabi. buraya gelmeden(indirim sezonunun sonunu yakalayacagimi bilerekten) kendime ayakkabi kotasi koymustum, tek bir ayakkabi alacagim diye, ve o tek ayakkabinin mukkemel olmasi icin tum magzalari gezip en guzelini alacaktim.dersten donerken dun bir dukkan gordum, tum ayakkabilar asiri ucuz ve asiri guzeldi, girip birini deneyeyim dedim de secemedim iceride, en sonunda bir tane alip ciktim… acaba kota’mi asacakmiyim? daha ilk gunden bir ayakkabi aldiysam =/

dilbilgisi hocasi istanbula daha once gelmis, ve iki gundur dersin bir yerinde basliyor ovmeye. bu gun fransiz arkadas guzel olabilecegine resmen inanmadi ve ’ istanbul e una citta pericolosa’ diye tutturdu, buyuk ve modern olduguna da inanmadi, kadincagiz anlatti da anlatti sonra bir de bana anlattirdi sonra bir de ekonomik durumu filan sordular ustune ustluk turban sorununu da sordular, kadin dedi ben geldigimde oyle cok az vardi takan, ama takmamak mi kotu goruluyo takmak mi diye sordu.. catpat anlatmaya calistim, koskoca sinifi da sikmak istemedim ama zaten italyancam yetmedigi icin kadina bu konularin italyanca anlatmak icin cok karisik oldugunu soyledim..

ve iste boyle aklima gelmiyor baska bir sey.. bakalim.

zucchini



evime gelen misafirlere yaptigim sosisli patatesli soganli omleti gelistirdim ve kabakli otlu emantal peynirli omlet yaptim.

ama kendime bir tek.

misafirim yok.

not: evet biraz yakmis olabilirim.

la straniera

Yolculuguma, macerama baslayali aslen bi 3 gun oldu sanirsam. en basa sarmak lazim hicbir seyi gecmeden, atlamadan anlatmam icin dusunsel bir efor sarf etmem lazim.

pazar, 1 agustos. havastayken sunu dusundum, sabiha gokcen o kadar da uzak degilmis, belki trafik olmadigindan bana oyle geldi ama, cekilir bir yolmus yani.

sabiha gokcen’in kapisindayken ise soyle dusundum, ataturk havaalanini kapatmislar. megersem biz turkler yolculuk etmeye cok merakliymisiz, nasil bir kalabalik belli degil. ucagim gece 11’de oldugundan biraz acikmistim, ve kendimi pizza memeleketine gelmeden once pizza yerken buldum, sanirim turkiye sinirlari icerisindeki en kotu pizzaydi.

detaylara fazla mi takilmaktayim bilemedim ama, bekleme odasi midir nedir oradayken, su an ki okulumdan iki kisi, onceki okulumdan da iki kisi gordum, herkes bir interrail kafasinda bunu anladim. bu arada adana’dan koln’e ulasmaya calisan kucuk bir populasyon 6 saattir havaalaninda beklemnin getirdigi gerginlikle etrafa bagiriyorlardi. butun ucaklarin rotarli olmasi beni biraz korkuttu, ama bizim ucak icin hicbir sey gozukmuyordu. korkutucu olan basimiza geldi, gayet pistte bizi bekleyen bir ucak varkene, koln yolcularinin izdahami yuzunden bizleri ucaga 1 bucuk saatte anca alabildiler.

ucakta kendimi acil cikis kapisindan sorumlu buldum, en buyuk hayalim uyumak oldugu icin bu yuku tasimak istemedi, ucakta zaten toplamda 30-40 kisi ya vardi ya yoktu, yer degistirdim ve uyudum. uyandigimda hostes ’ siz yemek siparisi vermistiniz getirdik uyuyodunuz isterseniz verelim yine de’ milano sokaklarinda nereye gittigimi bilmeden dolasirken elimde ceasar salata tasimak pek cazip gelmedigi icin teklifi geri cevirdim ki saat zaten 2 filan di.

ucaktan indik, kimse yok iki tane pasaport polisi, baska ucak da yok.bavullar hemen cikti. kapilar acildi, bergamo da in cin top oynuyor! shuttle desen yok.tren garina benzer bir sey hic yok. shuttle saatlerine bakayim dedim, en erken 4 bucukta. neyse artik bekleyecegiz. kendime bir interrailci arkadas buldum, o da romaya gidiyormus, floransa, roma tren hattinin uzerinde oldugu icin dedik en iyisi biz berabercene hareket edelim. 4 bucuga kadar kahve esliginde muhabet ettik, shuttle’imiza bindik gara vardik. en erken tren 5:45 iyi guzel beklemeyecegiz derken, bilet alamama operasyonlarindan dolayi kendimizi 7:15 trenini beklerken bulduk.benim bunye tabii uykusuzluktan error vermekte, ama trende de uyuyamiyorum ya duragi kacirirsam kendimi napoli de bulursam. 9 da kendimi santa maria novella istasyonunda buldum ve uykusuzluktan cokmus bunyeyi daha da fazla yormamak icin kendimi taxi’ye attim, lonely planet rehberimde floransa ici taxi ulasimi 10 euros’ yu gecmiyomus dedim kaziklanmam en iyisi taxi.

buraya gelmeden once en cok korkutugum sey bir binanin 6. katinda kendimi bulmak, cunku bu memlekette ( aslen guzel bir sey) asansor yok. ve kendimi 4 bucuk kat yukarida bir elimde 16.4 kiloluk diger elimde ise 5 kiloluk bavul tasirken buldum. evim sirin mi sirin, kassak ispanyol pansiyonu olacak. ev sahibesi orta yaslimsi italyan bir kadin, bir oda da meksikali asci universite ogrencisi bir genc ve bir odada ben. bu italyan pansiyonu havasi zaten okulda da hakim hatta italyanca yerine bilimum alakasiz dil cozup geri donmekten korkuyorum.

insan evine yerlesir yerlesmez dus alir ve uyur dimi, ben oyle yapmadim okuluma gittim ve dersime girdim. sinifimda bir fransiz, iki alman, uc brezilyali, bir taylandli,bir israilli bir de ingiliz var. kadin populasyonu cogunlukta. yas olarak en kucugun bi buyugu durumundayim, ama gencler de var. siniftan gozlemledigim sey ise millet sakir sakir konusuyor. ama nasil konusuyorlar sonra fark ettim, portekizceyi italyan aksaniyla konusuyolar, aslen olmuyor tabi. bu ilk dersin sonunda kahvalti etmekten soz ederkene korkunc derecede ac oldugumu fark ettim.cikista ingiliz iki alman taylandli ve ben yemege gittik. taylandli kiz muthis komik. bucur bir sey 15-16 yaslarinda. her seyi merak ediyor, sigara paketini alip ’ oh can i look, it is just the first time i saw one that close i am just curious’ diyiverdi.yemek oyle muhtesem degildi, ve biraz kazikti ama o kadar actik ki zaten cok oyle guzel bir ‘trattoria’ aramadik. yol boyunca da ingiliz kiza 5 yildir hayallerimi susleyen o muhtesem dondurmayi yapan yeri anlattim. ve kiz ’ i know where it is! my landlady told me!’ demez mi beni goturdu hemen, zaten yolu hatirladim. ve dunya uzerindeki -cok net- en guzel dondurmadan bir top aldim ve afiyetle yedim.oyle bir mekan dusunun ki iceri girdiginizde neye bakacaginizi sasiriyorsunuz, tam su ve su dondurmayi istiyorum dediginiz anda bir baskasi gozunuze carpiyor. ben 5 yil onceden deneyimli oldugum icin favori uclu ‘limoncello-turuncgil ve erimis cikolata’ umden turuncgili sectim, ve tipki hatirladigim gibi muhtesemdi!

eve dondum ve bir guzel uyudum, alisverisimi yaptim yemegimi yedim ve kendimi sabah yazilmis oldugum sanat tarihi hocasiyla sehri turlamaca etkinligine attim.bir sure sonra italyanca dinlemekten beynim eridi ama cogunlugu da anladim mutlu oldum, asiri yorgunluk uzerine fazla yurumenin etkisiyle muhtesem bir uyku cektim.

buraya kadar okuduysaniz tebrik ediyorum. devami var aslen. ama bugun tam olarak bitmedigi icin de sonra yazarim diyorum.

not duseyim ki burada indirim bitmemis gibi gerci yine muhtesem bir alisveris yapamayacagim ama.. girer denerim, ayakkabinin memleketi cenneti ne de olsa.

intro.

ciao.

italya ve belki daha sonraki gittigim yerlerden aktaracaklarim burada.